Dr. Öğr. Üyesi Emrah DURAL’ın danışmanlığını yaptığı, Eczacılık Fakültesi öğrencileri Kifayet Sönmez ve İrem Can, 2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırma Projeleri Destekleme Programı kapsamında TÜBİTAK’tan destek aldılar.
İrem Can’ın, “13-cis-retinoik asit’in akut ve kronik dozlamaya bağlı in vitro genotoksik etkinliğinin mikroçekirdek yöntemi ile değerlendirilmesi” adlı projesinde, Karsinojenik tehlikeleri tanımlamak için güvenlik değerlendirmesi son 30 yıldır in vitro test yöntemleri kullanılarak yapılmaktadır. DNA hasarı (genotoksisite) değerlendirmesi bu test yaklaşımının temel dayanağıdır. Günümüzde ve geçmişte gerçekleştirilen çoğu in vitro test doğası gereği akut uygulanmakta, yüksek konsantrasyondaki test ajanı tek seferde hücre ortamına verilmekte ve daha sonra DNA üzerindeki etkisi belirlenmektedir. Bu yöntem, düşük doz ve kronik olarak gerçekleşen insan maruziyetlerinden tamamen farklıdır. Akut dozlama hücresel savunmaları bertaraf etme ve yanlış pozitif sonuç verme yeteneğine sahiptir. Elde edilen bazı veriler kronik dozlamanın daha az genotoksik yanıt oluşturduğunu ve insan maruziyet senaryolarıyla daha uyumlu olduğunu göstermektedir. 13-cis-retinoik asitin gebelik kategorisi “X” olup, Grup 1B’de sınıflandırılmaktadır. Akne vulgaris tedavisinde güçlü etkinliğiyle diğer tedavi yöntemlerine yanıt vermeyen şiddetli akne durumunda tercih edilen bir ilaçtır. Teratojenik etkinliği kanıtlanmış olmakla birlikte, mutajenik ve karsinojenik etkinliği ile endişe yaratmaktadır. 13-cis-retinoik asit’e maruziyetin reaktif oksijen türlerinin artışına, antioksidan kapasitenin zarar görmesine neden olduğunu bildiren çok sayıda araştırma bulunmakla birlikte, sitotoksik ve genotoksik etkinliği tartışmalıdır. 13-cis-retinoik asit’in günümüzde de akne vulgaris tedavisinde yaygın kullanımı ve tedavide başarılı sonuçların elde edilmesi maruziyet riskinin artmasına neden olmakta, bu yönüyle de konu halk sağlığını yakından ilgilendirmektedir. Bununla birlikte literatürde kronik dozlamanın akut dozlama ile karşılaştırılmasına ve sitotoksik-genotoksik etkinliğe p-53 etkisinin araştırılmasını da içeren bir in vitro temelli araştırmaya rastlanılmamıştır. Araştırmamızda in vitro karsinojenite testlerinin insanların gerçek maruziyet koşullarına benzer olması amacıyla, 13-cis-retinoik asit, TK6 ve NH32 (P53 geninden yoksun) gibi özel lenfoblastoid hücrelere optimize edilecek doz rejiimleriyle akut ve kronik dozlarla uygulanacak, hücrelerde oluşturacağı genotoksik hasar MN testiyle, sitotoksik hasar ise relatif population doubling (%RPD) testiyle saptanacaktır. TK6 ve NH32 hücrelerindeki apoptoz mekanizmasının farklılığının sitotoksisite ve MN sonuçlarına olan etkinliği değerlendirilecektir. Kimyasal maddelerin hücre hatlarında ortaya çıkardıkları sitotoksik ve genotoksik etkinlikler maddelerin toksik etki mekanizmalarına bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Bu çalışmada amacımız in vitro deney şartlarında 13-cisretinoik asit’in TK6 ve NH32 hücreleri üzerinde ortaya çıkartacağı sitotoksik ve genotoksik hasarın sırasıyla %RPD ve CB-MN yöntemleri ile belirlemek, akut (1+2 gün) ve kronik (5+2 gün ve 10+2 gün) dozlama uygulamalarının onun toksik etkinliklerine ne yönde etki yaptığını ve p53 geninin ortaya çıkabilecek karsinojenik etkiye olan etkisini araştırmaktır.
Kifayet Sönmez’in, “Sunset Yellow’un in vitro genotoksik akut ve kronik dozmaya bağlı p53 geni etkinliğinin mikroçekirdek yöntemi ile değerlendirilmesi” adlı projesinde ise, Sunset yellow sentetik anyonik bir azo boyasıdır. Turuncu rengin farklı tonlarını verebilmesi süre ve sıcaklığa bağlı kalıcılığı, stabilitesinin yüksek olması nedeniyle çeşitli gıda ürünlerinde, parfümeride, hatta farmasötik preparatlarda yaygın olarak tercih edilmektedir. Bazı Avrupa Birliği ülkelerinde kullanımı sınırlandırılmış ve yasaklanmıştır. Mutajenik ve karsinojenik etkinliği tartışmalı olmakla birlikte bazı çalışmalarda sitotoksik ve genotoksik etkinliklerine ek olarak hazır gıda ürünlerinde yaygın kullanımları nedeniyle halk sağlığı açısından endişe yaratmaktadır. Maruziyetinin reaktif oksijen türlerinin artışına neden olduğunu bildiren çok sayıda araştırma bulunmakla birlikte, literatürde kronik dozlama maruziyete dayalı in vivo çalışmalar bulunmasına karşın, kronik dozlamaya dayalı in vitro bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Araştırmamızda in vitro karsinojenite testlerinin insanların gerçek maruziyet koşullarına benzer olması amacıyla, sunset yellow, TK6 ve NH32 (P53 geninden yoksun) gibi özel lenfoblastoid hücrelere optimize edilecek doz rejiimleriyle akut ve kronik dozlarla uygulanacak, hücrelerde oluşturacağı genotoksik hasar MN testiyle, sitotoksik hasar ise relatif population doubling (%RPD) testiyle araştırılacaktır. TK6 ve NH32 hücrelerindeki apoptoz mekanizmasının farklılığının sitotoksisite ve MN sonuçlarına olan etkinliği değerlendirilecektir. Konuyla ilgili yaptığımız çalışmalar genotoksik kimyasalların NH32 hücrelerinde daha fazla MN hasarı oluşturmasına karşın, TK6 ile karşılaştırılınca bu hücrelerin daha fazla canlı kaldıklarını göstermektedir. Yine elde ettiğimiz veriler, aynı deney şartlarında kronik dozlama uygulamasının bazı kimyasallarla (H2O2 ve menadion) daha az MN hasarı oluşturmasına karşın, bazı kimyasalların (KBrO3) kronik dozlama uygulamasıyla daha fazla MN hasarına neden olduğu göstermiştir. Sonuç olarak akut doz uygulaması kronik dozlamaya göre beklendiği gibi her zaman daha fazla genotoksik ve sitotoksik hasar oluşturmamaktadır. Kimyasal maddelerin hücre hatlarında ortaya çıkarttıkları sitotoksik ve genotoksik etkinlikler maddelerin toksik etki mekanizmalarına bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Bu çalışmada amacımız sunset yellow’un TK6 ve NH32 hücrelere hatlarında ortaya çıkartacağı olası in vitro sitotoksik ve genotoksik hasarın %RPD ve CB-MN yöntemleri ile belirlemesi, akut (1+2 gün) ve kronik (5+2 gün ve 10+2 gün) dozlama uygulamalarının sunset yellow’un toksisitesine ne şekilde etkidiğinin araştırılması ve p53 geninin yokluğunun ortaya çıkacak olası karsinojeniteye etkisini araştırmaktır.
Kendilerini tebrik eder başarılarının devamını dileriz.